Tamemen Kişisel

Mısır püskülü. Kağıt bardakta içilen bir tebessüm. Hiç gelmemiş yağmur devri.

11 Mart 2010 Perşembe

yağmur altında öpüşmek

"içindeki duyguların dinamik bir baskı oluşturduğu ruhlarda, en güzel dizginleme sanatıdır. bir yandan yağmur vurur serinlersiniz, bir yandan dudaklarınız ıslanır o'na kanarsınız..."

yazar, o kadar güzel özetlemişti ki herşeyi aslında... sadece bir tebessüm oluştu düşünceli bakışlarıyla yüzünde. çiseleyen yağmuru duyuyordu elleri, titrek bir heyecan vardı içinde belli belirsiz. oturduğu tahta banktan kalktı ve biraz yanındaki büyük çam ağacının dibine çöktü. cebinden küçücük buruşuk bir kağıt çıkardı. akan burnunu eliyle sildi çocuksu bir refleksle.

"o öyle bir andı ki... ben sana bunu anlatmak istesem, dudaklarım kurumaya başlar hemen... belki dizlerine başımı koyup sen saçlarımı okşamaya başlasan ancak çözünür karanlıklarım... kimsenin göremeyeceği duyamayacaği bir yangındı o... alevsiz ve dumansız..."

ağacın dibinden kalkıp bir kaç adım ileri yürüdü. şiddetini arttıran yağmuru umursamıyordu. alışıktı o ıslanmaya. ıslaktı hayalleri, ıslaktı duaları... gözleri hep ıslaktı... elindeki kağıdı umutsuzca rüzgara bıraktı. süzülüşünü izlerken başka kağıtlar çıkartmaya çalıştı, yırtılmış mutluluğuna inat onları bir küçük bir zafer edasıyla bir araya getirdi.

"parıltılar içerisinde masmavi bir rüyaydı o... asla tadını başka yerde alamayacağım..."

sözü kesildi bir anda. iki yumuşak kolun belinden doğru onu kavradığını hissetti. tutamadı kendini, dudaklarını ısırmayı bıraktı...

- neden ağlıyorsun balım... buradayım...ben geldim
- seni o kadar çok özledim ki... o kadar çok... çok...

o'nun geldiğini biliyordu. o ancak böyle nefes alabilirdi, o'nun nefesi ancak boynundan doğru kalbinin derinliklerine böylesine ısıtabilirdi. bu tanrının bir lütfu muydu? ya da bir mucize... soruyu yaşamak zamanı değildi. arzusu sadece o'ydu. sert göğsüne başını yasladı. belki kalbini hissedemiyordu ama liman duruluğunda bir tatlılık sarıyordu tüm bedenini. utangaç bakışlarını daha fazla saklamak istemedi.

- hala yazılarını saklıyorum biliyorsun değil mi... senin kokun hala onlarda...
- ben hep senin yanındayım. asla senden ayrılmadım... yokluk sensizliğin ta kendisidir...

öyle bir çekim vardı ki aralarında... belki sadece göz açıp kapayıncaya kadar birleşmişti onlar. soğuktu dudakları, ama bu onun umrunda değildi. tutkuları istekleri herşey gözlerinin önünden geçip gidiyordu uzaklara...

- kızım...

duran zaman mıydı yoksa kalbi miydi ? anlamsızlaştı düşünceler, bir anda gözleri boşluğa doğru açıldı. titreyerek arkasına döndü

- ilaç saati birtanem benim, hadi gel yanıma...
- ben iyiyim anne...
- biliyorum tatlım çok iyisin... hadi bırak ağaca sarılmayı gel yanıma
- ben hasta değilim anne...

aşk bir rüyaydı kimi zaman... bulutsu bir dirilişti uykuya... onu onsuz yaşamanın başka bir adıydı... ve bir ince hışırtıydı masum dünyalarında insanların... yağmur altında öpüşmek kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder