Tamemen Kişisel

Mısır püskülü. Kağıt bardakta içilen bir tebessüm. Hiç gelmemiş yağmur devri.

12 Mart 2010 Cuma

yitik çırpınışlar

"kimsesizliğin soğuk dokunuşları yürüyor gözlerimden, ve ben yine dudakların oluyorum hayalimin camlarında.. buğular geçsin hadi izin ver.. eğer ki sen soluyabiliyorsan ışıltılı buğu yuvalanmış camı.. o benim yitiğim.. senin çırpınışlarındır..."

- yıkardım yırtılmış mavi gökyüzünü ellerine ve duvağını keserdim kayan yıldızların kirpiklerine..

etrafına ağır ağır göz gezdirdi. nereden geldiğini anlamamıştı bu cümlenin. kaleminin başını tekrar kemirdi ve kağıda usulca eğildi.

"ya da bir çiçeğe zikir olurdu çırpınışların bir kayık bahçesinde. suyunda bir efkar dolaşırdı. duvarlar yine mi yitik ey dağlar"

- huzurunu aşıla fırtınaların gölgelerine ve bir damla daha öksür engellerine özgürlüğünün..

"sen de kimsin" demek isterdi. umursamadı. karanlığı aydınlatan çakmağını aradı. bir sigara daha yakmak...

- yaşamın dalları arasındaydı yuvalarımız ve ıslak topraktandı girişlerimiz içine... ölümü tekrar nefesleme.
- bu 20 senelik kısa boylu bir hikaye... sen kim olasın ki ?

cevapsız bir diyaloga girdiğini o da biliyordu. çürümüş iskemlesinin üstünden kalktı. gıcırdayan lambasını tuttu. sessizliği dinlemeye koyuldu.

- ben geldim ? aç zihnini.
- git buradan. bırak beni.
- sen beni özlüyordun. ben geldim. şimdi bana bırak.
- hayır. zamanı ısıtma. dur.

titredi. elindeki kalemin ucunda kanlar gördü. ağzının köpürdüğünü hissetti. bir kere daha "ah" dedi. o kadardı duası...

*******

yürüdü. durmadı hiç. ona varana kadar asla engel olamayacaktı kimse yoluna. güzün hazinliği birikmişti yaşıyor olduğu travmasında. "neden tanrım" dedi, diyordu, demeye devam ediyordu yüreği. "bir tanrıya inanıyor" olmanın yararı bu olsa gerekti. feryat edebileceğiniz bir şeyin olması...

- lütfen hanımefendi içeri giremezseniz. yas--
- çekil şuradan..

kapıyı sertçe açtı. donuk bir çift göze kesildi duruşu. masaya koştu. evlilik resimleri dağılmıştı her bir yana. ikisinin de en güzel gülüşlerinin olduğu şöminebaşı bir resim dikkatini çekti. arkasını çevirdi, bir şeyler karalanmıştı.

"yıkardım yırtılmış mavi gökyüzünü ellerine ve duvağını keserdim kayan yıldızların kirpiklerine.."

"duvak" dedi... durdu. saçlarını titreyen ellerine karışmış gözyaşlarıyla karıştırdı. ısıracak daha fazla da yer kalmamıştı zaten dudaklarında da. başını kan damlalarıyla bezenmiş kağıda doğru çevirdi. karakalem bir çalışmanın altında bir şeyler daha karalanmıştı. korkuyordu. yazı... belki de kendini görüyordu. pişmanlık artık onun ta kendisiydi. kendinden korkuyordu. kendi savaşını kaybetmekten....

"ya da bir çiçeğe zikir olurdu çırpınışların bir kayık bahçesinde. suyunda bir efkar dolaşırdı. duvarlar yine mi yitik ey dağlar"

dizleri çözüldü. bir feryat ki inceden... bir uğultu gibi. tiz bir vurgun acısı daha. elleri yumruk oldu. masada birleşti ahenkle. tok bir sesin izinde... yerlere dökülmüş sigaraları gördü. dağınık tütünleri...bu sefer kendi söylüyordu. istemsiz bir duyguyla...

"huzurunu aşıla fırtınaların gölgelerine ve bir damla daha öksür engellerine özgürlüğünün.."

durmadı... devamı vardı...

"görmemiştik biz hiç doğan ayı aslında. hala güneşin dikenlerinde sallanırdı salıncaklarımız. bir dünya daha çizmiştik biz yeryüzüne ve o da gitmişti amansızlığa. durmak bize göre değildi..."

sımsıkı yumdu gözlerini. biliyordu bunun sonunu. biliyordu ki zaman ısınmıştı. o duvarın köşesinde bir çınar yatıyordu. kanın çizdiği yolda bir kaç kelime daha düştü ıssızlığa..

"yaşamın dalları arasındaydı yuvalarımız ve ıslak topraktandı girişlerimiz içine.."

toprak olacak o benliğe sarıldı. ağlamıyordu. gözyaşı artık çünkü manasızdı. debeleniyordu boşluğa doğru. inlermişcesine söylendi. "ben artık geldim.. gerçek ben.. ben..!!!" durmuyordu 20 sene. akmıştı çoktan.

yitik bir çırpınıştı artık onun dili...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder