Tamemen Kişisel

Mısır püskülü. Kağıt bardakta içilen bir tebessüm. Hiç gelmemiş yağmur devri.

18 Mart 2010 Perşembe

son yaprak

"... ve ben o gün senin kirpiklerinde açan uykulu çiçeklerle doğmuştum dünyaya. kırık tadını alamadım buselerinin yalnızlığında. yumuşaktı toprak, gök esmer. düşerdi rüyalarım rıhtımlara gri bir mendille. ayaklarının altından bir hayat emeklerdi ve kahverengi bir gövdenin son günahları akardı damarlarından. yanardı dudaklarım... son yapraktım..."

kalemini bıraktı. parmaklarını tüketmek istemiyordu. daha mühürlenecek çok şey vardı kahpe hayatın son demlerine. ruhun en parçalanmış, kıyılarda köşelerde çürümeye bırakılmış sandık sandık duygu kırıntıları, imkansızlıkları, pişmanlıklarla bulandırılmış bağımlılık romanları... bir nefes kadar uzun, bir nefret kadar kısaydı o son yaprak..

- boş mu ?
- sensizlik kadar...

gözlerini bir kaç defa kırptı. başını döndürmedi. eline tekrar kalemini alıp kağıdına üşüştü.

"... ve ben o gün senin dudaklarında tüten gemilerle büyüdüm sana. hazin karanlıklar kadar tazeydi hiçliğin. tutuktu bükük dil, solgun sigara. yükselirdi burçaklardan haykırışlarım bucaksızlığa. koynundan ıslıklı bir gelincik geçerdi ve yırtık bir sessizliğin arzuları dokunurdu tenine. hınzırdı zamanım... son yapraktım."

tekrar kalemi bıraktı. ufkuyla yüzleşiyordu korkularının. alev alev mühürlüyordu son yaprakla beraber kalbini. upuzun kavak ağaçları altında, hüzün diyarlarından gelen perilerle belki... hissizdi, bir dönence içinde takılıydı onları izleyen melekler. esaret kadar yangındı o son yaprak, doğrular kadar donuktu anılarda...

- her şey için özür dilemek... bunu yaparsam gözünde daha çok küçülmekten korkuyorum.
- yerimiz iki metrekare... sana kalmış...

derin bir hava daha çekti simsiyah ciğerlerine doğru. "son bir el daha.." dedi mırıldanarak. eğildi.

"... ve ben o gün senin kızıl gerdanına huzurla sinmiş bedenimle öldüm aydınlığına. göremediklerim kadar mükemmeldi sahte ırmakların. yıkıktı gözler, usanmış saçlar... dağılırdı tutam tutam kan kırmızı sevgilerim yatağına. kollarından gül yaprakları yıllanırdı yudum yudum kayboluşuma ve umarsız ince bir ip ağlardı varlığıma. salınıktı eteklerim...bitmiştim... son yapraktım."

bir düşen kalem sesi daha işitti dört kulak. bir düşen hayat daha gördü hemdert kavaklar. terliydi toprak. mühür kapanmıştı ağır ağır üstlerine gölge duvarlarla. sızılar boşalıyordu omuzlara... kim bilebilirdi, melekler de ağlar mıydı ?

- her düşen yaprak kadar günahım var senin defterinde. her ağacın tutuk bakışları kadar kalın parmaklıklarım sahipliğinde. gelmem en büyük adaletsizlikti. ikimiz içinde. fakat sen yine buradaydın. ne yaptıysam.. ne dediysem.. ne ettiysem.. hep buradaydın..

son yaprağı hışımla kopardı. ikiye katladı. gözlerinden aldığı iki damlayla kağıdın uçlarını ıslattı. çantasını sırtına attı ve ona doğru döndü.

- her bir yaprak kadar senin adını sayıkladım..ve her bir düşen aciz yaprak kadar senin için gözyaşları içtim.. sevgiyi sarı yaprakları yeşillenirken buldum.. bulunmazlığın sırtlarında gezdiğin her daim bir yaprak daha ekledim çantama...
- ya o elindeki..
- o son yaprak... senin hakkın...

kağıdı verdi ve arkasına dönüp olabildiğince hızlanarak koşmaya başladı. çantasının açık kısmından yapraklar uçuştu etrafa... geride ise sadece kurumuş iki göz kalmıştı arkasından bakan...

ve ansızın..

bir yaprak süzüldü...fahri kuşlarla dans ederek rüzgarın eşliğinde... kurumuş gözlerin önüne doğru serildi... şöyle yazıyordu...

"... ve sen benim gittiğimi gördüğün gün, hayat senin için şimdi başlayacak..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder